| 
						 FELSEFEYE ŞİİR 
						ALİ CAN GÜÇLÜ 
						  
						  
						  
						  
					 | 
				 
			 
			
				
					
						
						   Felsefeye Şiir / Ali Can GÜÇLÜ
 
    Görseller:  | Derya Güçlü Aybars İnceoğlu İnanç Gezen Arzu Aybat Yaşar Bahadır Yıldız Suat Önal Selma Hekim Ali Can Güçlü  |  Müzikler:  | Taylan Öner Ali Can Güçlü  |  Web Dizayn:  | Cevdet Aksaç  |  Kapak Fotoğrafı:  | Arzu Aybat Yaşar  |  Kapak Düzenleme:  | Cansu Yalnız  |   
						 
					 | 
				 
			 
			
				
					| 
						 FELSEFEYE ŞİİR 
						ALİ CAN GÜÇLÜ 
						  
						  
						  
						  
					 | 
				 
			 
			
			
			
			
			
			
			
			
				
				SadeBu ne sadelik çiçek hanım, Bu ne güzellik! Çay bardağının dibindeki azıcık suyla mı yaşar Işığa şevkle uzanırsın?  Yanında bir yaşlı duvar Sen ona genç, nazik arkadaş Mutluluğubilmez-bizi Utandırırsın.  
				 
				11
			 
			
			
				
				Öz Yatar En dipte Öyle eşsiz Öyle zengin İnsan gibi kanlı canlı İyisiyle kötüsüyle. İçi kararmış bir akıntı kaplıdır. Bir de pis bir pus. Yatar İçimizde Bilmeyiz Özleriz  
				 
				13
			 
			
			
				
				Güle GüleBu kadar güzel şey söyledim sana Hepsi de doğrudur. Ama yalnız güzel şeyler söyleyip Seni iyiliğe mahkum edecek de değilim Yanlışlarınla da Kusurlarınla da Henüz yapmadığın                          hatalarınla da...
  Kendine iyi bak oralarda  
				 
				15
			 
			
			
				
				ÜzerlikHer şey yaşıyor, yaşlanıyor... 4 yıl sonra geldim Darende'ye Doğduğum küçük Anadolu kasabasının Yeşil mahallesine. Kayalar ev Yollar asfalt olmuş Ben de yaşlanmışım ya Benden çok değişmiş mahalle. Eskisi gibi sağlıklı değil. Yeni binalar garip Yeni insanlar içinde...
  Doğduğum ev hâlâ eskisi gibi. Salondaki nazarlığın bir kaç üzerliği düşmüş, Duvardaki halılar biraz daha soluk, Ahşap kapılar tastamam aynı.                        Bizden daha yavaş yaşlanıyor demek kapılar. Dedem artık yakından da görmüyor Zar zor duyduğu kelimelerle anlamaya çalışıyor olan biteni. Bir ceviz ağacı vardı aşağı bahçede Tırmanır dururduk Alt dalları budanmış onun da Çıkılmıyor artık.                         İlk şimdi yedim cevizlerinden, eylülde olurmuş                         Pek güzellermiş.
 
   
				 
				17
			 
			
				
				  Yeni fidanlar var bir de Buradaki yaşamın yeni izleri Tozlu erik,                  iğde,                    kayısı,                            dut... Güzel güzel ağaçlar. Bir de fidan gibi çocuklar En küçüklerden yeğenim Ali burada sadece Çok yakıştı yıllarca nasıl da eğlendiğimiz bahçemize Günde üç sefer girip çimdiğimiz harığa... Artık onun çocuk kahkahaları duyuluyor Bizim yerimize.
  Bir kayısı bir de erik ağacı var Burada benden eskidirler. Bir de söğütler belki annemlerin de çocukluğuna şahittir Onların hafızası olmak isterdim                Neler hissederdim?                Çocukluğunu görsem dayımın... annemin...                Tüm düşüncelerim değişir miydi hayatla ilgili?
  Ana babasının çocukluğu yok olmuş son nesiliz Zamanın yıkıcılığına böylesi saplanan ilk nesil.    
				 
				18
			 
			
				
				   İnsanın kökünün olması güzel şey Zayıf da olsa can verir Hani kimya dersinde bağlar vardı           -En kuvvetlisi hangisiydi hatırlamıyorum- Ama kan bağı muhakkak hepsinden de güçlüdür
             Seçmeden tanırsın            Zordur: sevmeye zorlarsın
  Her çocuğun geniş ailesi olsa o yüzden -özgür, sevgi dolu- Her dayısıyla ayrı muhabbeti olur Kuzenleri olsa büyük, onların çocukları olsa Kuzenleri olsa küçük, kardeş gibi Onları izlese büyürlerken. Amcası olsa, teyzesi olsa...
  İlişkilerden başka neyimiz var?    
				 
				19
			 
			
			
				
				Büyüme O Za- man- dan beri.. çok'şey'değişti
  Fırtınalar Depremler Güzel günler Güzel insanlar Yeni mutluluklar Büyük mutsuzluklar Bir türlü anlayamayışlar Hiç bir anlam veremeyişler
 
  Yeni
  Hepsi çok yeniler
  Bir çocuk böyle büyürmüş  
				 
				21
			 
			
			
				
				AkışYenilgilerin ardı sessizlik Kalbinin atışını mı dinlersin? Düşüncelerin akışını mı?
  Sessizliğin ardı Karmaşa Sessizliğin ardı Kargaşa Başlangıcın verdiği huzuru mu Kayıpların çığlıklarını mı duyarsın?
  Duyar yola düşersin Bilmediğin yola mı gidersin? Yolduğun izlerine mi?
  Yollar upuzun Yollar sonsuz En derinine mi dalar En yücesine mi çıkarsın?
  Sonsuzluk bilinmez bir oyun Gözünü kapatır mı gidersin? Karanlıkta mı?  
				 
				23
			 
			
			
				
				BüyüdünNe kadar büyüdün gördün mü? Hiç geçmez zannederdin zaman Geçti Bir nakış gibi ince ince işledin yıllardır Çalıştın didindin ter döktün  Heyecanlandın dert ettin keder ettin Kavga ettin Büyüdün                                                             (...devam →)  
				 
				25
			 
			
				
				  Büyüdün ama hala mı hissetmez kumsal, 43 numara olmuş ayakların! Mayıstayız, Çiçeklenmiş filizler. Yaz geldi gelecek, Ne güzel kulaç atacaksın, Bilmeyecek deniz. İçine çekeceksin, Yaylalarında, Nemli, serin, Temiz havayı                  derin derin Gökyüzü anlamayacak.  
				 
				26
			 
			
				
				  hala küçük kalacaksın hep aciz  
				 
				27
			 
			
			
				
				Barıştığım Duygularımbir fikir bir söz yıldırımlar çarpıyor huysuz bacaklarımız uzaklara bakışımız payımız bu... dostum... savaştığım anlarım.
  sen mi önceydin ben mi? hangisi daha güzel hangisi çok özel çocukluğum... yarıştığım anılarım.
  huysuzluk bir yapışkan serseri gibi çöktü üstüme bir cambaz tellerinin bir oyunbaz gözlerimin üzerinde ne savaşlarım ne yarışlarım düşer mi silinmez ki barıştığım duygularım.  
				 
				29
			 
			
			
				
				Gökyüzü ile Sohbetİlk yıldız dedi ki Kötü günlerde karanlıktaki ışığım Bana bak. Buradayım. Öyle çeşitli öyle çoktu ki duygular Binyıllardır insanların en sadık dostlarından olan yıldızlar birer birer çıkmaya başladılar gökyüzüne Sevinince bana bakın gülümseyin dedi samanyolu Yolunu kaybedersen buradayım dedi kuzey yıldızı Özlemişsen onun da baktığı yıldızım dedi diğeri Heyecanlandıysan burada duruyorum bin yıllardır dedi öteki Sinirliysen ne kadar uzağım sana biliyor musun? Mutluysan kırmızıyım Karamsarsan hiç kımıldamam Üşüdüysen sıcağım Yanıyorsan ateşlerde,                               soğuyacağım...                                                                                                               (...devam →)  
				 
				31
			 
			
				
				  Ay göründü Kocaman ve yıldızlara göre çok parlaktı Dedi ki bak bu kadar bir ışık bile yolunu aydınlatmaya yeter Işık Bazen gözleri kör de eder
  Yıldız gibi kaydı Gitti, karıştırıp
  Güneş geldi ışıttı Kazı, ördeği, kelebeği...Ve tilkiyi...ve kurdu... Ve bir sırtlanı ışıttı Bir ağacı kurutan sarmaşığı Akbabayı, yılanı Ama güvercini Bir uçurumda filizlenen ağacı Bir karahindibağı ışıttı
  Gör diye geldim dedi Gideceğim  
				 
				32
			 
			
				
				  Git dedim Git Yıldızlar gelsin Ay bize yeter.  
				 
				33
			 
			
			
				
				Yalnızın Türküsü Erken ölmek isterim  Duyulmasin sesim Bilinmesin ismim Ben görülmeden uzaklaşmak isterim
  Sessiz yorgun ayaklarım var benim  Bu kısacık, daracık yolda gider gider gelirim İzlenmesin izlerim Dillenmesin hatıram benim
  Bir gülüş attım aydınlığa demin Bir bilge adamın sözlerini bile söyledim  Yankısı olmadı hiç birinin Sızısını içime çekerim her demin
  Bu sınırsız boşluklar hep bize Üç mü beş mi saydıklari kimse Bir omuz versek dostlar biz bize Bu güneş bu yıldızlar kimin?  
				 
				35
			 
			
			
				
				Aşığın ŞarkısıSana sarilmak ne güzel şey sevgilim Bakışlarınla ısınmak ne güzel İçimi okşayan sevgin Sanki yumuşacık bir yatak Hiç kalkmak istemediğim Seni hissetmek sevgilim Derinliklerinde olmak ne güzel  Bana dokunan ellerin En büyük sanat  Sesin en güzel şarkı Kızarmış yanakların rengarenk bir resim Hiç vazgeçemediğim Bana sarıl sevdiğim  Ben şimdi de, sonra da sana hasretim Bana dokun Tamamlansın bedenim  
				 
				37
			 
			
			
				
				OrmanYollara düşsem Bilinmeyen bir mutluluğa Kirin ve pasın                 ve kalabalıkların ötesine  Bir ormana gitsem Yemyeşil uçsuz bucaksız bir ormana Ormanın serinliğinde bir koca ağacın dibine çöksem Çimenin nemine Toprağın kokusuna karışsam Uzansam Gerinsem... Bir çiçeğe aşık olsam Dokunsam Renklerine karışsam Bir tırtılın sırtında yol alsam sakin ve sessiz Bir sincapla fındığımı paylaşsam
  Ah Bir de O orman Sen olsan  
				 
				39
			 
			
			
				
				Tanımlar"Bir kaç asır önceydi. O kadar çok şey bulunmuştu ki; "her şey"in bulunacağını düşündü insan. Hiç bir şey cevapsız kalmayacaktı. Her şeyin tanınması, tanımlanması an meselesiydi. Aydınlandığını düşündü insan. Yanıldı..."
  Kulağa çok masum gelen hatta karizmatik bir katilden bahsedeceğim. Onun kadar sakin ve ustaca öldüren biri daha olmuş mudur? En kestirmeden ölüm iki kelimeye sığdırılmak değil midir?
  Doğada tanımlanıp da özgür kalabilmiş tek bir şeyin bile kalmadığını görmenizi isterim. Toprak, demir ve su Aşk ve sanat Seks ve haz Hayvanlar ve insanlar Kadınlar ve erkekler Tüm bunların kullanım değerinden arındığı ulvi duygular nerede? Duygularımızı - inancımızı arayalım.                                                                                                               (...devam →)  
				 
				41
			 
			
				
				  Toprak nedir? Bize bitkiler ormanlar verendir. Bize! Bizim için! İçinde çürüdüğümüzdür. Bizim! Bizim için! Toprak ana nerede? Toprak anayı arayalım.
  Aşk nedir? Sen anlatana kadar hissettiklerin. Hissettirdiklerin. Anlattıktan sonra cansız kelimeler, fotoğraflar... Sanat nedir? Hepsi. Açıklanmayanlar da. Açıkladıktan sonra renkler, çizgiler...
  Hayvanları ve insanları kanlı canlı robotlar haline getirmek, kalıplar halinde sıralara yerleştirmek, planlarımızdan birisi değildi kuşkusuz. Öğrenmek, tanımak, sorunlarımıza çözümler bulmak, daha rahat yaşamak istedik. Amacımız daha iyi daha mutlu olmaktı. Ama ancak ola ola sosyologların istatistiği olabildik. İnekler, kediler ve biz, Belirli durumlarda belirli hareket eden Ayaklı istatistikleriz.  
				 
				42
			 
			
				
				  Seks yapmak için ihtiyacımız olan şey de doğru yere, doğru anda, yeterince basınç uygulamak değildi. Kronometre ve sayıların ya da cetvel ve mazuraların oyuncağı olmak istemedik belki ama nasıl olduysa böyle ruhsuz mühendislik terimleri olabildik. Birlikte çarpan iki kalp olamadık. Her şeye rağmen bazı insanlar kendilerine duygusal diyorlar. Bense -farkında olmasalar bile- çoğunlukla bu tanımlanmışlıktan, bu katılıktan bunalan, bu mücadelenin içinde ama bundan yılan, buna katlanamayan insanlar görüyorum. Keşke gerçekten duygusal olsak! Hele ki kadınlar! Ayak tırnaklarından saç uçlarındaki kırıklara kadar tanımlanmış başka bir yaratık var mıdır? Kadınların ruhlarını öldürdüğümüz bir çağda yaşıyoruz. Erkekler de elbet aldı paylarını; Kendilerini sevemeyen kadınların, kendilerini sever gibi yapan erkekleri sevmeye çalıştığı bir çağdan bahsediyorum.                                                                                                               (...devam →)    
				 
				43
			 
			
				
				  Size kısaca kuantum mekaniğinden bahsedeceğim.  Bilimin, yani en yetkin tanımlayıcının, "tanımlama işinin" hayatın sihrini nasıl yok edebildiğini gördüğü bir durumdan bahsedeceğim. Çok küçük "şey"lerin dünyasından; bir elektronun sihrinden ve bu sihrin eriyişinden bahsedeceğim.
  Elektron taşa benzer bir maddedir. Bir yerden bir yere taşınabilir ya da fırlatılabilir. Taşı attığınızda, tanımlanabilir, önceden tahmin edilebilir bir şekilde hareket eder. Nereye nasıl gideceğini bilirsiniz:  Bu yüzden taş sizin oyuncağınızdır! Ama elektron farklıdır. Onu attığınızda bir taş gibi değil, adeta bir sıvı gibi hareket eder. Mucizevi bir dalga yaratır. Denizde gördüklerinizden! Bu bilimsel olarak hiç de anlaşılabilir bir şey değildir. Bir sihirdir. Ne zaman ki bunu anlamaya, bildiğiniz kalıplara sığdırmaya çalışırsınız; ölçüm yapmaya, elektronu takip etmeye çalışırsınız; elektron o zaman sihrini bırakır, karakter değiştirir; taş olur. Bir taş nasıl hareket ediyorsa öyle hareket eder. Öyle düz, öyle olağan, öyle sıradan... Neyseki üzerindeki gözler gittiğinde, ölçümler sona erdiğinde, sihrini hemen geri yüklenir. Dalga olur. Taşlaşmaz.  
				 
				44
			 
			
				
				  Hala sihrini koruyan şeylere öykünmek gerek. Uzayın derinliklerine öykünmek örneğin. Uzayın derinlikleri hâlâ özgürdür. Henüz ayak basılmamış bir adaya öykünmek gerek. Ayak basılmamış adalar sürprizlerle doludur. Ya da tanımlanmaya isyan eden bir elektrona öykünmek gerek.   Yaşamak, bir yerde, taşlaşmamak değil midir?  
				 
				45
			 
			
			
				
				Hayat TanrısıHayat tanrısı Her canla yeniden başlatır Mücadeleyi Binlerce yıl geçmiş Hala bir yaşında yürür İki yaşında ancak konuşur Üç yaşında ilk yalanımızı söyleriz Hayat tanrısı dalga geçer. İyiyi kötüyü Doğruyu yanlışı Tekrar buldurur Hiç işi yok gibi Daha onsekizine gelmeden sonsuz aşkı buldum sanar herkes Hiç değişmemecesine Hala kölelik başlayınca anlar Yirmilerinde. Bir masal değildir, şakası yok. Aynı yalanlardır kandığı otuzunda Aynı hatalardır yaptığı. Altmışında "Nerede o eski günler"dir. Hep aynı.                                                                                    (...devam →)          
				 
				47
			 
			
				
				  Sıkılır sevmezsin bazen Fakat hayat tanrısı zalimdir Onu sevmezsen Tutunamayanları Buruşturur atar Yerine hemen yenisi gelir kurar hayallerini Hiç var olmamış gibi dolar yerleri. Sanki tek bir güzel söz söylememiş,                                       tek bir iyilik yapmamışlar gibi Yenileceğini bile bile mücadele ettirir, Didinir durur Kaybolursun. Nerede tüm o eski insanlar?  Nerede deden, nerede onun babası  Nerede arkadaşları  Aşık oldukları De ki üç-beş kişi kalmış dünden bugüne. Hepsi o.    
				 
				48
			 
			
				
				  İşte bir tanrı sizlere. Hayat tanrısı. Doymak bilmez narsist bir insan gibidir. Sanki hayat tanrısı hayallerimizden, mücadelemizden beslenir. Semrilir de semrilir.  
				 
				49
			 
			
			
				
				SınırlarFarklılıklar ancak nokta nokta örülür Sınırlar yalnız uzaktan görülür.  
				 
				51
			 
			
			
				
				UmutSevgi güzeldir Alın terini alır da Hayaller verir …ve sevgi güzeldir Vardır Her uğraşın altında  Ama sevgi güzel midir? Olmayacak şeylere inandırır insanı! Sevenin umudu bitmez.  
				 
				53
			 
			
			
				
				AnıAnılar ne kadar canlı değil mi? Sen değiştikçe onlar da değişiyorlar.  
				 
				55
			 
			
			
				
				RenkEğer tek bir renk olsaydı Renk diye bir "şey" Olmazdı  
				 
				57
			 
			
			
				
				ÖğütSarsılmaz inançlarımız Her seferinde insanlıktan çıkaran bizi Kafası karışıktan faşist Kuşku duyandan diktatör olmaz mesela Kuşku duyulmayacak bir şey var mı dünyada? "İdeal"i bilenden(!) uzak dur yalnız Yalnız kalmak pahasına  
				 
				59
			 
			
			
				
				ÖteNazım hala yaşıyordur belki  Ruhu vardır, buradadır Geziniyordur aramızda. Duyuyordur övgülerimizi. Belki de iyilerin cenneti                            bu dünyadaki övgüleri duymaktır öldükten sonra Sadece kötüler yok oluyordur Ve yokluktur cehennem Kim bilir?  
				 
				61
			 
			
			
				
				TanımGörev bilinciyle yapılan, ya da hiç bir şey yapmamaya alternatif olarak yapılan şeyler...  
				 
				63
			 
			
			
				
				Bir Kişilik AşkUyutmuyor Uyandırmıyor gündüzleri düşlerden Yangın ama yakmıyor Üşütüyor Bir boğulma hali Bir sessizlik ... Boşlukbırakmıyorhiç ki Kaçasın Yok'sun Başka bir hayatın mı var? Bilmez Derdine mi düştün? Sormaz Yaparsın! Görmez Yapmasan... Hissetmez Bile Bir aşka iki kişi gerek  
				 
				65
			 
			
			
				
				SevgiSevgi sanki insanın içinde, kontrol edilebilir olmayan, vücudun kendi kendine sentezlediği ve gitgide biriken bir "şey". Sanırım sevgi, insanın varoluşsal bir birleşeni.  Mesela kan, damarların içinde akar Kalp atar Göz görür, kulak duyar... Sevgi ise bir yerlerde, bir şekilde sürekli birikir.  Bir süre sonra bedene sığmaz, Bedeni terketmek, "diğeriyle" bütünleşmek ister. Bu yüzden vücut sevmeye su gibi ihtiyaç duyar İnsanları           hayvanları, bitkileri...                    kimisi işini, kimisi sanatı...                                      inandığını, aşkı-sevdayı...                                                                                                               (...devam →) 
 
 
 
  
				 
				67
			 
			
				
				  Ama sevgi en büyük akışını insan sevgisinde bulur. Belki de bir tek insan sevgisidir, tüm yollarını açan sevginin. İki sevgi rastlaştığında, nihayet, sevgi vücudu terkeder. Bu ya bir rezonans halidir. Ya da ısınan suyun kaynaması hali... Büyük bir genlikte Başka bir evrede...
  Bir ağacın, toprağa yayılan tüm köklerinden aldığı suyu mucizevi bir şekilde metrelerce yukarı taşıması gibi, tüm vücudun sevgisi o bağ oluşur oluşmaz büyük bir güçle ve yine mucizevi bir şekilde -ortaya çıkan yeni şey'e- taşınıp verilir. Bu belki de hayatla kurduğumuz en gerçek bağdır: Bizi diğeriyle bütünleyebilen bir bağ... İşte bu yüzden karşılıklı sevgi kadar büyük bir bağ yoktur ve olamaz.  Büyük adanmışlıklar,                          büyük aşklar                                      büyük efsaneler                                                        bize hep bunu söyler.
 
 
   
				 
				68
			 
			
				
				  Sevginin vücuda dolduğu ve taşmaya başladığı o hal bireyin yok olup, yalnız biz'in var olduğu haldir.   Sevgi; çoğunlukla ve en az ikidir. Bu yüzden sevginin en kesin belirtisi Bir'in diz çökmesidir. Diz çökmemiş insan, sevmemiştir.  
				 
				69
			 
			
			
				
				HızRengin ve güzelliklerin dünyasında, Bir haz denizinde,                müthiş bir hızla,                        hiçbir şeyi kaçırmamacasına yaşıyoruz. Aynı sokakta hem doğunun hem batının en güzel yemeklerini yiyor Aynı gün en eğlenceli dizileri, en önemli maçları izliyor En güzel kıyafetleri birbiri ardına değiştiriyoruz. Ama geri çekiliyor her şey. Birdenbire! Bu denli hızlı giderken geçtiğimiz sokakları göremiyoruz. Varmaya çalıştığımız nokta ise... "yok".  Hiçbir şeye derinleşemediğimizden sevinçlerimiz de mutluluğumuz da puslu ve eksik.  Histerik bir kaçma isteği...
 
  ...  Değeri en iyi yokluğunda anlaşılıyor.
 "Emek" , onu attığımız yerden bize üzgünce gülümsüyor. Çünkü insan en çok 'kendinden-olan'ı  Hayatı da;                hayata karışabildiği kadar seviyor  
				 
				71
			 
			
			
				
				SorguBelki hayat niye var bilemezsin Ama ideal ol diye değil O kesin. ***
  Sıkıldım. Günahlarımdan, ayıplardan, hatalarımdan, kusurlardan Bitmeyen bir sorgulama mı dünya? Umursamam hiç birini derdim ya Yanından geçmesen arkandan kovalıyor Sığ, gelenekçi, gaddar dünya.
  Sinir bozucu bir ikiyüzlülük bu insandaki Hani farketmesen, Bilmesen, Normali kusursuz, ara sıra hata veriyor sanırsın.                                                                                                               (...devam →)  
				 
				73
			 
			
				
				  Oysa bir günah tanımlıyor Kendinden pek emin! Sonra her gün günah işleyip Her gün af dileniyor
  "Ayıp" diyor Durmadan ayıp edip Durmadan kendini ayıplıyor
  Hata diyor Hata yapıp Hiç üşenmemecesine Kılıf buluyor Her se-fe-rin-de  
				 
				74
			 
			
				
				  Oysa hiç gerek yok Çok daha kolay olur hayat Utanmasak kendimizden İyimizle de tabi ama Kötümüzle de Varolabilsek. Dürüstçe İçten Kabul edebilsek.  
				 
				75
			 
			
			
				
				SözTabancadan çıkan kurşun gibidir                                                     düşünülmemiş sözler Hele de "olağan"a uydu mu Üç-beş onay aldı mı Geri almak zordur; Yaralı bedenden çıkarmak gerekir.
  Ölmediyse belki iyileşir.  
				 
				77
			 
			
			
				
				Dışarıdan "İnsanımızın bilmediği çilesidir." Bedeller ödeniyor Sırf yaşamaya! Hiçbir şey bedava değil oralarda Ne hava ne su. Ancak uzaktan görünür. Güzelleştirildiğince güzel kentlerden İzin verdiğimizce güzel kalan İstanbul'a baktığında.
 
                                                                             Budapeşte 2016  
				 
				79
			 
			
			
				
				TanımOltaya takılan balıklar gibi sadece rakamla ifade edilen, İsimsiz, Sankisadecebizimiçinhayatçokdeğerliymişdeonlarınikitanecanıolduğuiçinbuseferlikölselerdeolurmuş gibi hissettirilen insanlar.  
				 
				81
			 
			
			
				
				Kış Muktedir renksizliğinde
  Sıcacık, kıpkırmızı kanlarını -toprağa bile değil- bir sokak kaldırımının eğiminden mazgallara veren masum bedenler kadar kuru ve soğuk
  İnanamamanın suskunluğunda Bir umut katili
  Bu kış                                                                          (2015)
 
   
				 
				83
			 
			
			
				
				Batıya Hayret Nasıl sürebiliyor bu acılar yıllarca hiç değişmemecesine? Nasıl bir kin bu                          gözlerinizi bağlayan                          ve hiç değişmiyorsunuz? Siz. Nasıl anlamlandırılabilinir Nasıl nedenlere boğulabilir                         bir tankın çocukları öldürmesi?                                                                                                           (2015)  
				 
				85
			 
			
			
				
				Distopya nerede yaşıyoruz biz? bu olanlar ne? bunlar kim? ne doğru? ne gerçek? biraz önce çocukçasına gülen ben miydim? herkes kaçmak istiyor. ben de istiyorum. başka toprağa gitmek değil sadece olduğum yerde bu ilüzyonun dışına kaçmak istiyorum.
 
  sadece olduğum yerde bu ilüzyonun dışına kaçmak istiyorum! konuşamıyorum. sözlerim bitti. enerjiden bir kapı olmalı bir yerlerde. 5. boyut, 8. boyut 10..11. buralarda bir yerde. çıkalım bitsin. kim kapattı bizi buraya? biz neden burdayız? neresi burası? gerçek mi? iyi mi kötü mü doğru mu yanlış mı? biraz önce çocukçasına gülen ben miydim!
 
  bi iyi bi kötü bi iyi bi kötü kötü kötü kötü kötü
 
  boğuluyorum: birisi bu acıları istifleyebilir mi lütfen?                                                                                             (2015)  
				 
				87
			 
			
			
				
				İnsanDiyelim uzaya gittiniz Çok uzaklarındasınız dünyanın; Kanatlanır yine bir çiçeğin yaprakları kadar masum kelebek Özlersiniz Heybetlidir dağlar Özlersiniz Şırıl şırıl çağlar balığın, yosunun ocağı nehir Özlersiniz Her biri ayrı güzel bakar kedilerin Özlersiniz Bir ormanı Dar geçitleri Güneşin dünyaya doğuşunu özlersiniz Peki insanı? Diyelim siz özlediniz. Bir kelebek özleyecek midir insanı? Bir dağ Bir nehir Bir kedi Dar geçitler, ormanlar... Güneşin dünyaya doğuşu özleyecek midir?      
				 
				89
			 
			
			
				
				TanımKendisi hiç değişmeyen, hatta değişmedimbenfetişisti insanların başkalarını bu kadar rahat değiştirebilecekleri inancı.  
				 
				91
			 
			
			
				
				Kötü Güzel sözler söylemiş Türkali 60'larda, Y. Kemal 70'lerde, Nesin 80'lerde Ama bu ince ince işlenmiş kötülük yok mu içimize? Ne güzel insanların, ne güzel sözlerini piç eder de Bir insan ömrüne yetişemez iyilik.  
				 
				93
			 
			
			
				
				Kendinleİnsan bazen sevilmeye öyle muhtaç kalır ki Daha önce dedikleri çöp olur
  İnsan bazen öyle yalnızlaşır Ne kin tuttu, atar gider
  Bazen öyle üzülür Şefkat dolar
  Öyle acır              canı Unutur  
				 
				95
			 
			
			
				
				Aşk Acısı Aşk acısı çekebilecek kadar iyiyiz çok şükür.  
				 
				97
			 
			
			
				
				UtanmadanYanlış anlaşılmasın Kahkahalarımız varsa Böyle bir dünyada ve böyle günlerde
  Ağlamayı da gülmeyi de bildiğimizden Utanmadan  
				 
				99
			 
			
			
				
				Sonbahar Güz geldi Yapraklar dökülüyor
  O gitti, bu gitti, şu gitti Çıplak kaldı yeşilce dallar
  Bir daha yeşerir Yeşerir ya ha gayret Şu kışı atlatmak gerek.
 
 
   
				 
				101
			 
			
			
				
				GidişKorkularımızı aldık yanımıza Acaba'lı yalnızlığımıza dokunduk Karamsar bakışlarımızı yüklendik Olur olmaz çözümlere sarıldık  Ama olurdu ama olmazdı Olmadı    
				 
				103
			 
			
			
				
				Aşığın Son GünüBeni sevdiğin geliyor aklıma Hem de senin Beni Bir dağın tepesine koşmak istiyorum Çılgın bir nehrin tersine yüzmek En zor şey sevilmek Mucize desen Olur Sevmediğinde yeniğim sana Kendime yeniğim  Belki bir imkansızlığa yenik ...Ama suskun kalmak en zoru Sen cevap verecekken sormamak Sen gülecekken söylememek... Ve zaman böyle hiç geçmiyor Biçimli dudakların Bebekten yüzün asılıyor yelkovana Tik tak tik tak! Tik tak... Saniyeler boşa dönüyor  
				 
				105
			 
			
			
				
				Kedi Siz kediler de hep böyle dertlilerin şefkatinden yararlanırsınız.  
				 
				107
			 
			
			
				
				Tanım Tutunamayanlar: Buruşturulmuş ama atılmamış mendillerin öyküsü.  
				 
				109
			 
			
			
				
				Yokluk Bazen bir kişi -arkadaşın olsun, sevdiğin olsun, ya da ailenden biri- öyle etki eder ki insana; yokluğu, bazen küçük, bazen büyük bir karanlığa dönüşür içinde.  O'ndan sonraki; tüm başarılar, tüm iyi fikirler, neşeli anlar, komik espriler önemsizleşmezler belki ama bu karanlık çöker üzerilerine.  "Onunla" ya da "onun için" o kadar dağılmıştır ki bedenine,  ondan tamamen ayrık bir mana bulmak imkansızlaşır.  Hep eksiktir bir şey.  Gitsen gidemez kalsan kalamaz bir nokta!  Tanımlanması, çözümlenmesi, yerinin belirlenmesi neredeyse imkansız bir nokta.  Zaman, sen, o, hayat ve diğerleri etkindir ya; nasıl, ne şekilde, bilinmez.  Bunlar değiştikçe -ancak- grileşir, kaybolur karanlık.  Ama ne sen "o hız"la değişebilirsin, ne o, ne hayat, ne diğerleri...  Zamansa yavaşlar aksi gibi.
  Direnmeyi öğrenirsin. Tekrar ve tekrar.  
				 
				111
			 
			
			
				
				Yokluk IIBazen, içinde beslediğin, içinde büyüttüğün gibi olanı güzel.  Anlarca aynı tonda,                         aynı parlaklıkta.  Her istediğinde seninle olan;                          ağaçlar gibi, -ne bileyim- kuşlar gibi, roman kahramanları gibi.  Gerçekliğin lekelerinden arınık.  Duvarsız, sınırsız, cesur.
  Neyin eksikse                  onu tamamlayan.  
				 
				113
			 
			
			
				
				MutsuzArada kalmışsınız sayın bayan Bir yanda özgürlüğünüz Bir yanda kökleriniz Arada kalmışsınız En mükemmeli bilir Kendinizi eksik görürsünüz
  Mutsuzluğunuz sayın bayan (Hep merak ediyorum) Bu sıkışmışlığınızdan mı? Yoksa çocukluğunuzdan mı yadigar?
  Kayıtsızlığınız peki Mutsuzluğunuzdan mı?  
				 
				115
			 
			
			
				
				Kaçak Kaybedeceğini düşündü mü Kaybetmiş gibi yaşardı, Kaçak yaşardı, Oyunun devamını silip atardı.
 Kötü olanı seçer, Sonuçlarını bildiğini yaşardı.  
				 
				117
			 
			
			
				
				Denge Beni severdi. Yeterince mutlu olduğumu düşünür, güzel şey söylemez, hayatın adaletini sağlamayı da severdi
  Varolma yarışının yorgunuydu artık ya; -başarının tadını almışlığından mıdır? bilinmez- ne kadar kaçmak istese de yarıştan kopamazdı devam ederdi
  (Çok hızlı olmadığından) Hep kısa yollar bulup kazanmıştı o güne kadar. Kestirmelerin tükendiği gün Devrimini erteledi Herkesin yarıştan çıkmasını hayal etti Olmadıkça kayboldu Sinirlendi
  Artık yerini bulamıyorum. Nerede aramam gerektiğini bile bilmiyorum Geçen Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ında görür gibi oldum Bergman'ın Güz Sonatı'nda karşılaştık sanki Bazen ıssız sokaklarda bazen kalabalıklarda değiyorum Yolsuz izsiz rasgele Sadece gözlüyorum  
				 
				119
			 
			
			
				
				Yaş Koca adam bunu yapar mı? Deme. Yapar. Bilmez misin? Her konuda farklı yaşta insan. İlişkide çocuksun belki,                     felsefede ergen,                             anlayışta olgun,                                    dostlukta ihtiyar...  
				 
				121
			 
			
			
				
				Bağ O kadar yaşıyordu ki; günü bir turuna yetişemiyordu güneşin Ve o kadar yaşıyordu; Kedicesine! Sokak hayvanıymışçasına Hatta rüzgarı da yaşatıyordu içinde,  Hatta taşları yaşıyordu Ama öyle yaşıyordu;                        sanki hepsinin sorumluluğu üzerinde... Öyle candan Öyle kırılgan
  Günü bir turuna yetişemiyordu güneşin  
				 
				123
			 
			
			
				
				Ayna Çeşit çeşit dostluk var Kimisi battaniyenin altı kara kışta Kimisi bir ağaç gölgesi susuz yazda Kimisi de  Bakanı güzel gösteren bir ayna Hem yazda hem kışta!  
				 
				125
			 
			
			
				
				Tanım Aşk bir taraftan ötekisi olmakken bir taraftan da insanın tek başına kendi derinliklerine yaptığı uzun bir yolculuk. Yön vermeye çalıştığında, çoğunlukla kaybolmaya mahkum.
  Saygın varsa, aşk, tüm kusurlarını bağırmak, zayıflıklarını ilan etmek. Bu yüzden aşk korkularınla yüzleşmek.
  Hayatın bilinen manalarindan biri sonsuzluksa; en çok aşktır sonsuz sanılan. Sonu bilinse de sonsuzluk olmayı beceren. Bu yüzden aşk, hayatın manası.
  Aşk belki en çok, kurallara bir başkaldırı. Sınırsız, duvarsız, cesur. Her engellemeyi yıkan nedenselliği anında kuran şey, aşk.  
				 
				127
			 
			
			
				
				Yeni (Kolay değildir) Bembeyaz geldim (Pislenmeye)  Sana geldim  
				 
				129
			 
			
			
				
				Hayalperest Okuduğum kitabın sayfalarına resmini koymuşlar! Saçma. Ne işi var onların orada? Peki bu camdan yansıyan da senin yüzün mü??
  Kırmızı ne yakışmış... Gözlerin ne güzel...  
				 
				131
			 
			
			
				
				Aşığın İlk GünüI. 06:20 Ne oldu anlamadım Güneş doğmadan kalktım İçime doğdun. Kalktım. II. 06:40 Titriyorum sanki. Sanki hastayım Ben sana sarılıp öpmekten başka ne yapayım? III. 07:30 Bir sürü izin var. Hani var ya  Hastalık izni Doğum izni... Aşk izni de olmalı Aşıklar sarılıp uyumalı                                                                                                               (...devam →)    
				 
				133
			 
			
				
				  IV. 08:00 Küs olduğum kim varsa mesaj attım V. 08:15 Aynadan kendime bakıyorum  Yanımdaki boşluk... ne büyük israf VI. 15.40 Dün bir masa vardı aramızda Büyüdükçe büyüdü sen konuştukça Korkunç masa Bilimkurguya çevirdi buluşmamızı. VII. 16:00 Masa iyiymiş belli ki Şimdi yollar  Köprüler. Okul binaları hastaneler. Bu kadarı fazla    
				 
				134
			 
			
				
				  VIII. 18:30 Deniz çalkalanıyor  Bulutlar ay'ı  Ardımdan gelen trompet sesi beni puslandırmakta Notalar silikleştiriyor sınırlarımı Sınırlarım dudaklarına karışıyor Dudakların... IX. 18:40 Bu vapur bugün de batmasın Su kaldırmaya Uçaklar uçmaya Arabalar gitmeye  Elektrik akmaya Işıklar yanmaya devam etsinler X. 22:30 Yarın olsun hemen  Bugün artık göremem seni Gözaltlarım çökmüş Bir yatağa yatırsınlar beni                                                                      
				 
				135
			 
			
			
				
				İlkbaharGözlerim kapadım Sıcacık bir gülümseme dudaklarımda Yeşilliklerini gezdim Gün ağarırken kuş cıvıltılarını dinledim Mayıs'ında güzelliğine ürperdim Temiz, tertemiz havanı Çektim içime
  İçim           hep böyle kalsın diye  
				 
				137
			 
			
			
				
				Tanım Şiir; kendinden taşanın yazılaması.  
				 
				139
			 
			
			
				
				Kayıp Bazen kaybolmak sadece burnunun ucunu görmek Sürekli, en kolay. Hiç dinlenmemecesine koşmak; Herkesle,       kan ter içinde,                      soluksuz,                             sırılsıklam. Parçalarcasına ısırmak   
				 
				141
			 
			
			
				
				Kayıp II Bazen kaybolmak başını alıp yürümek umarsız Ayakların prangalı gibi ağır Kafanın içi bomboşçasına Hafif, sıkkın *** Ünlemi "amaan" Cümlesi "Boşver."  
				 
				143
			 
			
			
				
				Kayıp III (Öğüt)Farkında olacakmışız Öyle söylüyor hayat, Koşmayı da savaşmayı da bilecek. Farkında olacakmışız Yapışacakmışız hayata Tembellik musallat olmayacak                             "sonra" demeyecekmişiz. ...Ama nefes de alacak ...Başımızı yastığa koyacak ...Gözlerine bakacakmışız. Ama, olmazsa olmaz, omuz verecekmişiz Olmazlarsa olmayız ya ondan! Uyuyacak rüya görecekmişiz Ve yine...ve yine... Yüzümüzü yıkayıp uyanacakmışız. Kaybolmayacakmışız.  
				 
				145
			 
			
			
				
				Suçlu Bence o haklıydı Oysa toplumun dışında kalmak suç ya; Kabul. Haklı ama suçluydu.  
				 
				147
			 
			
			
				
				Şehir Şimdi geriye kalan Şehirlerin pislettiği bir insan topluluğu; Ucuz kurnazlıklar peşinde kendine bu beton yığın arasında yer açmaya çalışan, Yeni öğrenilmiş ama kökleşmemiş davranışların kısırlaştırdığı, Hayalleri, geleceği olmayan Geçmişini kaybetmiş, tekleşmiş,  Nefes alıp veren                ve nefes alıp veren İnsan...  
				 
				149
			 
			
			
				
				Peer GyntPeer Gynt dünyayı dolaşır Peer Gynt kendini dolaşır İçi içime karışır İçim içimle...  
				 
				151
			 
			
			
				
				"Bu"  YOKLUK
  Kalabalığın tam ortasında, derin bir karanlıkta el yordamıyla hiçlik bulabiliyorum ancak. Tenime değenin gürültüsü  kulaklarıma gitmiyor. Hem hep başkası değil mi seni bana tekrar hatırlatan? Hayır.  "bu",  yokluk değil.                                                                                                               (...devam →)  
				 
				153
			 
			
				
				   GÜZELLİK
 Eskiden tanışmıştık. Uzun süre beklemiştim. Onca aylar... Sonra yıllar. Güzel mi güzel.                  Tatlı da.                       Gözlerinin içi gülüyor. Yanımda. Ama yok; "bu", güzellik değil.   KONUŞMAK Zaman değişik bir kavram. Sözler genelde eksik. 4 günde ne konuşulmaz ki? 96 saat, bir sürü dakika. Hiç bir şey.
 
     
				 
				154
			 
			
				
				
  TELEPATİ
 İnsanlar telepati yapamıyormuş. Laf... O kısacık anlarda  onlarca yükü nasıl verdin ki o zaman sırtıma?
 
   "SENSİZLİK, SENLİLİĞE OLAN İNANCIM"
 "Sensizlik" çok saçma (abartılı) gelebilir. Neydik ki? Hesapladım; hayatımın %99,9'unda sen yokmuşsun.                   Bugünü ve artık yılları da hesaba kattım.                    Varken olmadığın anları çıkarmadım. Ama inanç çok kuvvetlidir bilirsin. Belki de tüm hayatımızı yönlendiren en büyük güç. Yoktan var edebiliyor, öyle güçlü. Yalnız tanrıyı da değil; Bende seni, başkasında beni...                                                                                                               (...devam →)  
				 
				155
			 
			
				
				   UZAKLIK VE TEKLİK
 "UzağıN yakın kılışı" bence bilim insanlarını ilgilendirmesi gereken bir konu. Bildiğimiz fizik yetmiyor                       "gidenin daha çok istenmesine". Bir de aşkın tekyönlüolabilitesi de uymuyor fiziğe. Fizikte sistemler hep çift yönlü; Ya birbirlerini iterler, ya birbirlerini çekerler, ya alakaları yoktur, ya birinin verdiği diğerinin aldığıdır... Bir oksijen atomuna gözü düşen bir karbon görülmemiş şimdiye kadar. Ya da ne bileyim Dünya'nın Ay'ı, Güneş'in Dünya'yı sallamadığı olmamış. Bunları bilim insanları değerlendirirler belki. Ama daha önce hiç mi uzak kalmadım? Ya benim platonik aşklarım? "Bu", ne uzaklık, ne teklik değil.    
				 
				156
			 
			
				
				   BİTİŞ
 "Bu", Ne bir yokluk, Ne ulaşılamaz bir güzellik isteği Ne de uzaklık "Bu", Belki biraz konuşulmayanların eksikliği,                                                            belki biraz inancım. Ama tüm soruların cevabı; "Bu"  yalnızca "öyle".    
				 
				157
			 
			
			
				
				Evlilik1992'nin ilkbaharında,  yemyeşil Küre dağlarındaki Sarıderesi Köyü İlkokulu'nun bahçesinde,  bütün kış tek odalı evimizdeki sobanın üstünden eksik olmayan ıhlamuru bize veren gürbüz ağacın gölgesinde,  her biri yurtlarından hep yüzlerce kilometre uzakta kalmış annem ve babam  ve kedi yavruları gibi  ya da iki küçük civciv gibi  onlar nereye gitse peşlerinden giden ben ve ablam,  güneşli, ılık bir hafta sonu günü,  bir öğle vakti,  annemin yaptığı cevizli kekler eşliğinde  çay içiyor bir yandan da şimdi tipini hiç hatırlayamadığım kocaman pilli kaset çalardan  Zülfü Livaneli dinliyorduk.                                                                                                                (...devam →)  
				 
				159
			 
			
				
				  Mavi etiketli Gökyüzü Herkesindir albümüydü sanırım Uzun Boylu Cüceler şarkısını çocuk şarkısı sandığım yaşlarım.  O gün bir Zülfü Livaneli'ye saygı duymayan kimse yoktu dünyamda,  bir de Sezen Aksu'ya; Onun da Şinanay'ı Ne güzel çocuk şarkısıydı.  Yıllar sonra öğrendim  Zülfü Livaneli ile Sezen Aksu'nun evli olmadığını.  Şaşırmış, üzülmüştüm,  Ne güzel, ne kadar uyumluydular oysa
  
				 
				160
			 
			
			
			
				
				UğurluModa sahilinde uçarak yürüyen uçan balon satıcıları Taş kağıt makas oynuyorlar Cazim bey apartmanında Dans eden geyikler Uçan balonları üflüyor Satranç oyununda  1 taş  2 taş Ve  Çok taş var Satranç oynundaki taşlar, korkutmakta! Belki de birlikte korkular yön verdi hayatımıza Belki biraz bundandır güzelleştik Bundandır güzelleşti birlikte sözler. Çünkü ancak korkular ve yoksunluklar Kırıyor dizleri                        birliğe  Çünkü en çok yenilmeler Olgunlaştırıyor  Kazanmayı bileni                                                                                                               (...devam →)  
				 
				163
			 
			
				
				  Uçan balon satıcıları Maçka'dan Beşiktaş'a yürüyor Uçan balon satıcıları Bostancı'da                                                 sahilde gülüşüyor Cihangirde dört dost buluşmuş  Kiki'rdemekte Kadıkoy, doğuyla batıyı birleştiriyor En çok senin sayende.    
				 
				164
			 
			
			
			
				
				İlhamDüşünüyorum kim ne öğretti bana? Öğretmek, alıp karşına konuşmak                                             kelimeleri ağırlığınca birleştirmek değil. Kimliğinle apaçık ortada durmak çoğu zaman. Bir güzel insan Ne zamandır diyeyim? Hatırladığım sekiz'imden beri. Tüm hoşluğu tüm naifliğiyle                                     öyle durur ufkumun sınırlarında.                                     Hep başka yerlere götürür.  Ama hep mi güzel olur götürdüğü yerler?  Hep mi mutlu olurum?  Ben çok şanslı insanım.
 
   
				 
				167
			 
			
			
				
				NaifEkmeği eliyle böler Çorbayı kaşıklar Orta sınıf çocuğudur Üşür soğukta, Sıcak bulur ısınır. Yaşar *** Sıcak gülüşünü özleriz Bence'liğiyle inceliğinin savaşlarını izleriz Delikanlı arayışları(nı) Yalnız yol alışları(nı) severiz Sevdiğimiz: kardeşimiz  
				 
				169
			 
			
			
				
				MeslekBugün meslekteki onuncu yılım Son on yılıma baktığımda meslekten bana neler buluyorum tam da bilemiyorum İlk önce yoğun bir bunalımdı Hiç unutmuyorum Hayatımın sonuna kadar bu saatte uyanıp bu saatte eve gelecek yemek yiyecek ve uyuyacaktım Meslek o aralar, Sonraki güne uyanmak istememekti. Neredeyse yirmi yıl boyunca istenen her şeyi hemen hemen eksiksiz olarak yaptığımda Elime geçendi Yoğun bir bunalımdı Hiç unutmuyorum  Büyüdüğümdü sonra Artık ne seni doyuran ailen ne seni kollayan öğretmenlerin Ne de           çalıştığın kadar başardığın… Önce o küçücük ofiste Sonra oradan kaçıp kendimi attığım askeri koğuşta Sonra o camdan plazada Büyüdüğümdü                                                                                                                (...devam →)  
				 
				171
			 
			
				
				  Gerektiğinde kötü olmayı da acımasız olmayı da denediğim Uğrunda dayılarımdan yadigâr saçlarımı döktüğüm Kimi zaman kanayarak öğrendiğim Bazen de içimdeki çocuğu dindirdiğim büyüdüğüm… Taa lise 1'deydi hatırlıyorum Makine mühendisi olsam iyi olur demiştim Oldu. Öğrenebildiğim her kelimesini çok sevdim sonra Bugün yine girsem sınava Yine aynı bölümü seçerim. Hatta hâlâ derslere bakıyorum ara ara Maddeyi ve ilişkilerini öğrenmek Matematik dilini bilmek, Yalnız mesleğe mi? Sosyolojiye de, sanata da Psikolojiye de… Ama en çok felsefeye: hayata…    
				 
				172
			 
			
				
				  İkinci yarısı nispeten daha renkliydi Mesleğimin ilk on yılının. Kendim olmama pek yardım etmese de Dansın, müziğin, yazın’ın, yeni bilgilerin gerisinde Elinden geldiğince Hizmet etmekte Değişik insanlar Değişik ülkeler Ama en çok da farklı bir ben’i Bana göstermekte                                  Haziran 2018                                  Katar  
				 
				173
			 
			
			
				
				Doğum GünüMadem ki doğduk (O yüzden) Yaşıyoruz. Kuş gibi Ağaç gibi Bir tekir kedi gibi Başka bir sebebini de arasan Hem var Hem yok gibi Sonra anlamlar buluyoruz Sen gibi  Ben gibi İkimiz gibi Bir tekir kedi yumakla oynar ya Öyle masum  Onun gibi: Öyle güzellikli                                                 
				 
				175
			 
			
			
				
				BarışıkEn çok kendimle barışıkken seviyorum seni İnsan önce kendini sevmeli  
				 
				177
			 
			
			
				
				EsDurmalar en şık hareketleri dansın Esler en güzel notası şarkıların Susuşlar en duygusal anı konuşmaların... Dolu dolu boşluk dünya  Sarılsan             sığmaz kucağına. Sorarım; Kendime,                sana,                       ona... Bilinen mi anlam katar yalnızca?  
				 
				179
			 
			
			
				
				Hayaller (Önerme)En çok gerçeğe en yakın hayaller                                            bütünlüyor bizi. Belki de, şöyle bakalım; Ne aşk, ne mutluluk, ne para Amaç sadece hayallere sahip olmaktır. Bu yalın ve eksik dünyada Kendini tamamlayamayan insan Ancak hayallerle "bütün"leniyordur.
  "Hayal kırıklığı" deyimi belki de bu yüzden bu kadar güçlüdür "Hayalleri yıkılan"a belki bu yüzden bu kadar üzülürüz -ya da kapitalizm bu yüzden -, hayal satıyordur  en çok.  
				 
				181
			 
			
			
				
				Gün BatımıGün batımını romantizminden sıyırdığımızda, yani gün batımı sadece kendisi olduğunda, yani yaşanan çağın gereği kafamızda bir aşkı, bir kaçışı, bir umudu (...) baskın olarak uyandırmadığında, geriye kalan şey salt bir güzellik oluyor: Yaşadığımız bu dünyanın-evrenin güzelliği. Milyonlarca yıl böylesi renkler ile evrildiğimizden, gün batımını belki de bir parçamız, yokluğunu yoksunluğumuz diye düşünmemiz gerekir. Aslında günbatımının renklerini hepimizin(!) güzel bulması da muhtemelen bu nedenledir.  Bu güzellik artık yeterince ulaşılamadığından, az bulunan ve ihtiyaç duyduğumuz her şey gibi, mistik ve romantik bir hava ile yüklü. Oysa en temelinde gün batımını izlemek yemek yiyip doyma hissiyatına daha yakın. Ve bu durum da doğayla ne kadar yapışık olduğumuzun, bu büyük sistemin yalnızca küçücük parçaları olduğumuzun bir göstergesi. Sanki bir mesaj taşıyoruz hep beraber;                                      bir yerden ve bir zamandan,                                                     başka bir yere ve zamana...   
				 
				183
			 
			
			
			
		 
 |